Davranışsal Terapi
Bilişsel ve Davranışsal terapiler bilimsel bir zemin üzerine kurulu ve araştırmalarla geniş bir sorun alanında etkili olduğu kanıtlanmış psikolojik tedavi yaklaşımlarıdır. Tedavide danışan kişi ile terapist çeşitli sorunları belirlemek ve anlamak için terapötik bir işbirliği içinde düşünce, duygu ve davranışlar arasındaki ilişkiler konusunda çalışırlar. Bu yaklaşım genellikle “şimdi ve burada” üzerine odaklanır ve danışanın sorunları üzerinde terapist ile danışan ortak görüşler geliştirir. Kişiye özgü olarak planlanan, zamanla-sınırlı terapinin hedefleri belirlenmeli ve hedefe yönelik çözüm stratejileri düzenli olarak gözden geçirilmelidir. Bilişsel ve Davranışçı terapistler birey, aile ve gruplarla çalışır. Bu yaklaşım yetenek, kültür, ırk, din, dil, cinsiyet veya cinsel yönelim ayırımı gözetmeden herkese yardımcı olabilmek için kullanılır.
Bilişsel ve Davranışçı terapistler genellikle doktor, psikolog, hemşire, ve psikolojik danışman gibi değişik sağlık profesyonelleridir. Tüm bilişsel ve davranışçı terapistler uygulamalarını yukarıdaki ilkeleri gözeterek yapsalar da kendilerini Bilişsel terapist, Davranışçı terapist, Bilişsel Davranışçı terapist olarak tanımlayabilirler. Bu farklı ünvanlar terapistlerin bireysel tercihlerini ve belli tekniklere yönelik aldıkları eğitimi yansıtır. Bilişsel terapistler doğrudan soruna yönelik düşünceler ve inançları öncelikle ele alırken Davranışçı terapistler daha çok davranışa Bilişsel ve Davranşçı terapistler ise hem düşünce ve inançlara hem de davranışlara yönelir. En önemlisi, tüm terapistlerin amacı danışanlarına düşünce, duygu ve davranış biçimlerinde arzu ettikleri değişimi sağlamalarında yardımcı olmaktır.
İşte olumsuz bir düşüncenin, duygu ve davranışlarımızı nasıl etkilediğini gösteren bir örnek:
“Ayşe uyumak üzereyken telefonu çalmaya başlar ve telefona ulaştığı anda telefon kapanır. Ayşe’nin bir süredir anksiyete ve depresyona bağlı yakınmaları vardır. Hemen aklına İstanbul’a yeni taşınan kızkardeşi Fatma gelir. Ayşe ‘Fatma’ya birşey olmuş olmalı! Fatma’nın ciddi bir kaza geçirdiğini haber vermek için polis aramış olmalı’ diye düşünür.
Fatma’ya birşey olmuş olabileceği düşüncesi ile birlikte midesinin bulanmaya başladığını ve kalbinin daha hızlı çarptığını hisseder. İstenmeyen rahatsız edici düşünceler kontrol edilemez bir biçimde aklına gelmeye başlar ve giderek çıldıracağından korkar. Fatma’nın evini defalarca arar ama yanıt alamaz. Bunu Fatma’ya kötü birşey olduğunun kanıtı olarak kabul eder. Daha fazla paniğe kapılır ve ek ilaç almasına rağmen bütün geceyi uykusuz ayakta geçirir.
Olabilecek her türlü olumsuz-kötümser düşünceler aklına gelir ve hatta İstanbul’daki hastaneleri aramayı düşünür. Fatma’dan ertesi sabah, geceyi arkadaşının evinde geçirdiğini ve iyi olduğunu öğrenir. Buna rağmen üzgün ve tedirgin olduğu için işe gidemez.”